Futbol Terörü ve Terör Yönetimi
Beşiktaş - Çaykur Rizespor karşılaşması sırasında (21 Kasım
2004), 16 yaşında genç bir insan cinayete kurban gitti. Bu olayın
ardından hemen her şiddet olayında olduğu gibi “eğitimsizlik” ve
“yasaların yetersizliği” suçlu bulunurken, inisiyatif alması
beklenen yöneticilerden, bu tür bir davranış yerine “olay
münferittir” açıklamaları gelmekte gecikmedi. Söz konusu
açıklamaların tamamen yanlış olduğunu kimse iddia edemez; eğitim ve
yasalar tabii ki önemlidir ve şiddet olaylarının münferit (bireysel)
olması çok şaşırtıcı değildir; ancak bu açıklamalar ne futbol
terörünün nedenlerini açıklamaya yetiyor ne de alınabilecek önlemler
konusunda yol gösteriyor. Nedenleri hakkında bilgi sahibi
olamadığımız bir sorunun çözülmesi bize pek gerçekçi gelmiyor.
Eğitim ve yasalar gibi tam olarak ne kastedildiği belli olmayan
sistemlerin de maalesef çözüm üretme açısından çok fazla bir yararı
olmayacaktır.
Terör Yönetimi Kuramı (TYK)
Herhangi bir insan davranışını tek bir değişkenle açıklamak mümkün
değildir ancak insan olmaya dair bilgilerimizi, diğer bir ifadeyle
yaşam motivasyonumuzu göz önüne aldığımızda fanatizmin, holigan
davranışlarının ve futbol terörünün olası nedenleri hakkında fikir
yürütme şansımız oluyor. Son yıllarda deneysel sosyal psikoloji
alanında onlarca araştırmacı tarafından sınanan Terör Yönetimi
Kuramı (TYK), futboldaki şiddetin anlaşılması açısından bir
başlangıç noktası olabilir (Greenberg, Solomon, Simon ve Pyszczynski
tarafından geliştirilen ve çıkış noktasını varoluşçu ve evrimsel
psikolojiden alan bu kuramla ilgili örnek okuma listesi için
http://www.elyadal.org adresini ziyaret edebilirsiniz).
Terör Yönetimi Kuramı, insanın, ölümlü olduğu bilgisinin farkında
olmasının, onun davranışlarında yönlendirici bir etkisi olduğunu
vurgular. Biz, diğer canlılardan farklı olarak, eninde sonunda
öleceğimizi ve bu dünyayı terk edeceğimizi bilen tek türüz. Belki bu
bilgiyi her an düşünmüyoruz ya da sürekli farkında değiliz ama
TYK’ya göre davranışlarımızı belirleyen en önemli etmenlerden birisi
ölümlü olduğumuz bilgisidir. Doğal olarak bu tür bilgi, her şeyin
yok olacağı, her şeyi bırakıp gideceğimiz ve geri dönemeyeceğimiz
bilgisi, aslında korkunç bir bilgidir. Öleceğimizi bilmenin bizde
yaratacağı en büyük duygu çok büyük bir korku, dehşet ya da daha
genel ifadeyle terördür. Başedilmesi çok zor olan bu korkuyu hiç
değilse olası en düşük düzeyde tutabilmek için kullanabileceğimiz
iki kaynak var: (1) yaşamın içinde kendimize verdiğimiz değer, ne
kadar işe yarar bir insan olduğumuza dair duygu ve düşüncelerimiz ya
da bunların tamamını kapsayan bir kavram olarak öz saygı ve (2)
kültürel dünya görüşümüz (bizim gibi olan diğer insanlarla
paylaştığımız değerlerimiz, inançlarımız ve yaşam tarzımız). TYK
konusunda yapılan deneyler, bireylerin kendilerine ölümlü oldukları
hatırlatıldıktan (örneğin öldüklerinde ne olabileceğine dair kısa
bir yazı istendikten) sonra kendi kültürel dünya görüşlerine daha da
bağlandıklarını ve daha da önemlisi bu dünya görüşünü tehdit eden
kişi ya da gruplara karşı daha olumsuz duygular beslediklerini
gösteriyor. Eğer, örneğin, etnik gruplara karşı nötr bir duygunuz
varsa ve size ölümlü olduğunuzu farkettiren bir uyaranla
karşılaşırsanız (sadece bir cenaze evinin önünden geçmek bile
yeterli olabilir), bu gruplara ilgili duygu ve düşünceleriniz ölümlü
olduğu bilgisi kendisine hatırlatılmayan kişilere göre daha da
olumsuz olabiliyor. Çünkü diğer dünya görüşlerinin varlığı sizin
dünya görüşünüzün yanlış olabileceği bilgisini de içerir ve eğer
sizinki yanlışsa, o zaman ölümlü olmanın getirdiği korkuyu
engelleyecek ve sizin iyi hissetmenizi sağlayacak önemli bir aracı
kaybetmiş olacaksınız.
Terör Yönetim Kuramı ve Futbol Taraftarlığı
Bir takımın taraftarı olmak, hele hele fanatik bir taraftarı olmak,
kuvvetli bir kültürel dünya görüşü örneğidir. Çünkü, fanatik olan
bir kişi için “A taraftarı olmak” sadece bir etiket değil çoğu zaman
da yaşam biçimidir. Kendi yaşam şeklini, tarzını, anlamını “A
taraftarı olmak” ile tanımlayan ve bunu kendi kimliği haline getiren
kişinin, TYK açısından amacı, ölümlülük bilgisinin yarattığı korku
(terör) ile başetmektir. Bu konuda yapılan pek çok deneysel
çalışmanın ışığı altında ölümlülük bilgisinin yarattığı korkunun
kişiyi kendi dünya görüşüne (taraftarlık) gitgide daha çok
bağladığını söylememiz yanlış olmayacaktır. Bu nedenle, pek de
bilinçli olmadan, bulduğu bu korunağı tehdit edecek diğer dünya
görüşlerine (“B taraftarı olmak”) karşı savunmada olacak ve mümkün
olduğunda da yok etmeye çalışacaktır. Yok etmeye yönelik bu istek
bazen sembolik bazen de gerçek olabilir.
20 Kasım 2004 tarihinde oynanan Trabzonspor - Fenerbahçe maçı
sembolik yok edişin iyi bir örneği oldu. Takımları önce 1-0 sonra da
2-0 yenik duruma düşünce, Trabzonsporlu bazı taraftarlar, Fenerbahçe
formalarını ve bayraklarını yaktılar, sahanın bayrak direğinden
Fenerbahçe bayrağını indirdiler. Çünkü kendilerini tanımladıkları,
kimlik olarak kabul ettikleri ve artık dünya görüşlerinin temelini
oluşturan “Trabzonspor’lu kimliği” bir başka kimlik tarafından
tehdit ediliyordu. Kendi kültürel dünya görülerini değiştirmektense,
diğerini yok etmeye çalışmak amacıyla o kültürü, yani “Fenerbahçe’li
kimliği”ni, temsil eden sembolleri (bayrak, forma, ...) yok etmeye
çalıştılar. Bu, çok olumsuz ve istenmeyen bir davranış olmasına
rağmen, gerçekten de çok işlevsel çünkü sembolleri yok ederek, o
sembollerin temsil ettiği kültürel dünya görüşüne de zarar vererek,
kendi dünya görüşünüzü güçlü kılmış oluyorsunuz ve ek olarak rakip
kültürün zarar görebileceğini de en azından kendinize ispatlamış
oluyorsunuz. Daha fazla enerji gerektirmesine ve çoğu zaman da
yasalara karşı olmasına rağmen bu tür davranışların, “Rakip kültür
(takım) kesinlikle bizden daha iyi.” gibi bir cümle kurmaktan daha
kolay olacağını söylemek yanlış olmayacaktır.
Beşiktaş - Çaykur Rizespor maçındaki cinayet zanlısının kullandığı
çakının üzerinde kartal arması olması oldukça anlamlı. Kartal armalı
bu bıçağı, aslında kendisiyle aynı kültürel dünya görüşünün parçası
olan, kendisi gibi başka bir Beşiktaş taraftarına yöneltmesi oldukça
ilginç ama anlaşılmaz değil. Fanatik derecede taraftar kimliğine
sahip iki insanın, kendi kimliklerini oluşturan takımları yenik
durumdayken, yaşadıkları öfke, kızgınlık ve korkuyu, hele bir de
rakip taraftarların sayısı çok az ve rakip gerçek bir kültürel
tehdit değilken, birbirilerine yöneltmeleri olası. Bu iki genç,
yanyana geçip gidebilirler ve böyle bir olay hiç yaşanmayabilirdi
ancak herhangi bir nedenle ikisi arasında bir sürtüşme olduğu andan
itibaren yaşanan öfke ve korkunun yön değiştirmesi için fazlaca bir
ek gayrete gerek kalmayacaktır.
Çözüm var mı?
Bu soruya “evet” demek çok zor. İnsan olduğu sürece şiddet her zaman
varlığını sürdürecektir. Ancak araştırmalar, kendilerini yaşadıkları
dünyada değerli bulan kişilerde (öz saygıları yüksek olanlar),
ölümlük bilgisinin yukarıda söz edilen kendi kültürel dünya görüşüne
sıkı sıkıya sarılma ve diğerlerine karşı düşük tolerans gösterme
gibi davranışlar göstermede etkili olmadığını söylüyor. Diğer bir
deyişle, kendilerini bireysel olarak değerli bulan insanların
fanatikleşmesi zor. Aslında genel olarak holigan profillerinin düşük
sosyo-ekonomik düzeydeki insandan oluşması da bunun bir kanıtı gibi
duruyor. İnsanların kendilerine olan saygılarını bir çırpıda
dışardan müdahale ile değiştirme şansımız yok ancak hiç değilse
kendilerini sadece takım kimlikleriyle tanımlayan, daha önce holigan
davranışlar sergileyen kişilere prim vermemek başlangıç olabilir ama
şiddet olaylarını “münferit” olarak tanımlayan yönetimlerle bu biraz
zor gibi görünüyor.
Şiddet nasıl önlenir bilmiyoruz ama TYK çerçevesinde nasıl
körüklenebileceğini biliyoruz. Maçları “ölüm - kalım savaşı”, “son
şans”, “ya hep ya hiç”, “futbol sadece bir oyun değildir...” olarak
tanımlayalım, “bu maçı alacağız başka yolu yok”, “ölmeye ölmeye
geldik”, “seni sevmeyen ölsün” gibi sloganları amigoların
yönetiminde kullanalım, stadlarda ölümlü olduğumuz hatırlatacak daha
çok uyaran kullanalım (daha çok polis, daha çok biber gazı, daha çok
tel örgü,...”. Eğer bunları yeterince yapabilirsek ve devam
ettirebilirsek, sahalardaki şiddeti isteğimiz hızda ve şiddette
çoğaltabiliriz.
Futbol sadece bir oyundur ve oyun oynarken insanlar eğlenirler,
birbirlerini öldürmezler.
Önerilen Kaynaklar:
1. Abdel-Khalek, A. M. (1998). The structure and measurement of
death obsession. Personality and Individual Differences, 24(2),
159-165.
2. Arndt, J., Greenberg, J., Simon, L., Pyszczynski, T., & Solomon,
S. (1998). Terror management and self-awareness: Evidence that
mortality salience provokes avoidance of the self-focused state.
Personality and Social Psychology Bulletin, 24(11), 1216-1227.
3. Dechesne, M., Greenberg, J., Arndt, J., & Schimel, J. (2000).
Terror management and the vicissitudes of sports fan affiliation:
The effects of mortality salience on optimism and fan
identification. European J. of Social Psychology, 30,
813-835.
4. Harmon-Jones, E., Simon, L., Greenberg, J., Pyszczynski, T.,
Solomon, S., & McGregor, H. (1997). Terror management theory and
self-esteem: Evidence that increased self-esteem reduces mortality
salience effects, JPSP, 72(1), 24-36.
5. Heine, S.J., Harihara, M., & Niya, Y. (2002). Terror management
in Japan. Asian J. of Social Psychology, 5, 187-196.
6. Pyszczynski, T., Greenberg, J., & Solomon, S. (2000). Proximal
and distal defense: A new perspective on unconscious motivation.
Current Directions in Psychological Science, 9(5), 156-160.
7. Pyszczynski, T., Wicklund, R. A., Floresku, S., Koch, H., Gauch,
G., Solomon, S., & Greenberg, J. (1996). Whistling in the dark:
Exaggerated consensus estimates in response to incidental reminders
of mortality. Psychological Science, 7(6), 332-336.
8. Solomon, S., Greenberg, J., & Pyszczynski, T. (1998). Tales from
the crypt: On the role of death in life. Zygon, 33(1),
9-43.
9. Solomon, S., Greenberg, J., & Pyszczynski, T. (2000). Pride and
prejudice: Fear of death and social behavior. Current Directions
in Psychological Science, 9(6), 200-204.