Sahte Bilim, Fenomen ve Eleştirel Düşün-me

Sahte Bilim, Fenomen ve Eleştirel Düşün-me

Sahte bilimler, belirli bir kesimce bilim oldukları iddia edilen, empoze edilmeye çalışılan, bilimsel yöntemlerin aşamalarından geçmeyen ve bilimsel araştırma ile desteklenmeyen, sadece varsayımlardan, kişisel açıklamalardan ve örneklerden ibaret olan, dini inançlarla temellendirilerek güçlendirilmeye çalışılan inanışlar ve bu inanışlara dayandırılan uygulamalardır. Sahte bilimlerde görülen başarısızlıklar, göz ardı edilmesi gereken geçici talihsizlikler olarak nitelendirilirler. Bilimin tanımında ise, nesnel bir bakış açısıyla sorgulama, doğrulama ya da yanlışlama, tekrar üretilebilme, eleştirel düşünme süzgecinden geçirme, deneysel yöntemlere ve gerçekliğe dayandırma esasları vardır. Kuşkusuz gerçek bilim Türkiye’de de yerini almaktadır; ancak genel eğilime bakacak olursak sahte bilimlerin geçmişten günümüze insanların kafasını meşgul ettiği açıktır. Günümüz Türkiye’sinde de örneklerini her yerde görmek mümkün ve ne yazık ki pek de göz ardı edilecek boyutta değil. Bir çırpıda hazırlanmış, geçerlik ve güvenirlikten yoksun magazin dergileri testleri, her gün her yerde okuduğumuz burç yorumları, kadın programlarında bakılan tarot falları, her sokak başında rastladığımız “fal cafe”ler, paranormal güçlerin (düşünce gücüyle kaşık bükme gibi) sergilendiği ve reyting rekorları kıran programlar, sınav öncelerinde insan akınına uğrayan türbeler, reiki (kozmik yaşam enerjisi) tedavileri ve bunlar gibi binlercesi...

Bilimin karşısında belki de en tehlikeli güç bu sahte bilimler ve onlara olan inancın yaygınlığıdır. Aslında sahte bilimlerin bu kadar yaygınlaşmasında en önemli unsur, halkın bu tür sahte bilimlere inanma yatkınlığıdır. Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkemizde, din pek çok kez bir araç olarak kullanılabiliyor. Kur’an şifresi çözme ve bununla reyting alan programlar, yaratıcı yöntemleriyle büyücüler ve din üzerinden yapılan daha birçok kandırmaca insanların dikkatini çekmekte oldukça başarılı. Bu tür sahte bilimlerle uğraşan kişiler, onlara inanmamayı günah veya dinden sapma olarak tanımlarken aslında dinin yaptırım gücünü araç olarak kullanmaktadırlar. Sonuç olarak büyücülere, büyü bozuculara ve falcılara olan inanç ve bu kişilerin kazandığı para katlanarak artmaktadır. Geçerliliği defalarca sınanmış ve halen sınanmaya devam eden bilimler ve kuramlar yerine, insanların sadece varsayımlardan oluşan bu aldatmacılara inanmasında rol oynayan aktörlerden biri medyadır. En prestijli gazetelerde ve dergilerde astroloji köşeleri geniş yer alıyor ve toplumun değer verdiği, ilgi duyduğu birçok programa sahte bilimler serpiştiriliyor. Bu gibi programlarda, yine halkın çok değer verdiği yüzler kullanılarak etki yüksek düzeye çıkarılıyor. Böylece halkın sahte bilimlere olan inancı güçlendiriliyor ve gerçek bilim etkisini ve itibarını kaybediyor.

Birçok ülkede benzerleri varolan, son günlerde de ulusal kanallardan birinde yayınlanan, yapımcılığını ve sunuculuğunu yönetmen Sinan Çetin’in üstlendiği “Fenomen” adlı program, sahte bilimin en güçlü ve en güncel örneklerinden bir tanesi. Özel yetenekleri olduğu iddia edilen on kişinin yarıştığı bu programın jüri üyesi ise kaşık bükme ve telekinezi (düşünce gücü ile cisimleri oynatma) yeteneğine sahip olduğu iddia edilen Uri Geller. Yeteneklerini laboratuvar ortamında değil de sadece kameralar karşısında sergilemeyi tercih eden Uri Geller aslında birçok kez yine kameralar karşısında başarısızlığa uğramış bir isimdir. Ekranları başında kendisini izleyenlere de başarısızlığını sergilemesine ve birçok internet sitesinde (örn.; http://sozluk.sourtimes.org, http://www.youtube.com) tepki almasına rağmen, program hala devam ediyor. Programda yer alan ünlü konuklar ise sözde “mucizelere” bakarak çığlıklar atıyor ve hayretler içinde kalıyorlar. Yarışmacılar ise, program görevlilerinin yönlendirmeleri ve kulaklıkları sayesinde yapmaya çalıştıkları illüzyonların dördüncü boyut olduğunu iddia ediyorlar.

Dünyaca ünlü illüzyonist ve paranormal olaylar soruşturmacısı James Randi, bu tür güçlerin var olmadığını, hepsinin sadece yanılmaca olduğunu belirtmektedir. Doğaüstü güçleri olduğunu kanıtlayana 1 milyon dolar ödül vereceğini açıklamış olmasına karşın bu ödülü henüz hiçkimse alamamıştır. James Randi, Uri Geller’in de sahip olduğunu iddia ettiği ve örneklerine sıkça rastladığımız “sözde” doğaüstü güçlerin aslında sadece “kandırmaca”lar olduğunu farklı yöntemlerle kanıtlamasına rağmen bu program neden devam etmektedir? Yanlış bilgi veren, izleyenleri aldatmaya çalışan bu programın amacı nedir?

Bilmenin ve bilgiye ulaşmanın çeşitli yolları vardır. Yanlışlanabilirlik ilkesini de temel alan bilim, bu bilme yollarından bir tanesidir. Bilimsel bilgiye titiz ve zorlu aşamalardan geçerek, birçok süzgeç kullanarak ulaşılabiliyor. Diğer yandan çok az emek harcayarak bazı bilgilere ulaşmak mümkün. Örneğin, o günümüzün nasıl geçeceğini ya da o yıl aşk ve iş hayatımızın nasıl şekilleneceğini bilmek için sadece gazetelerin ya da dergilerin “burçlar” bölümüne bakmak yeterli. Ayın hangi günü ve belki de saat kaçta doğduğumuz o kadar önemli ki, bize has (aslında dünyada yaklaşık 6 milyar insanın yaşadığını düşünecek olursak hiç de bize özgü olmayan) yıldız haritamız doğduğumuz an çiziliyor ve başımıza gelecekleri okumak için bize yol gösteriyor. Burçları sıkıcı mı buluyorsunuz? O zaman kahve falını denemeli belki de; ya da daha ciddi sıkıntılarınız varsa nefesi güçlü bir “hoca”ya başvurmak kurtarıcı olabilir. Bilimin çaba ve düşünme gerektiren yollarından geçerek bilgiye ulaşmaktansa, “neden” ve “nasıl” sorularının sorulmadığı, kuşkuculuğa hemen hemen hiç pirim verilmeyen ama hem kolay hem de her şeyi iddialı bir şekilde açıklayabilen bir “hap” niteliğinde olan diğer yollara sapıyoruz. Peki neden? Çünkü basit. Çünkü bize geleceği söylüyorlar. Çünkü belirsizliğe yer vermeden kesinlik sunuyorlar. Çünkü bize “hap” verip ihtiyacımızı doyuruyorlar. Oysa bilimsel bilgi, “bütün kuğular beyazdır” demek için bile tek bir siyah kuğunun1 varlığını göz önünde bulundurmak zorundadır. Bu nedenle tercih edilmez ama bu nedenle güvenilir ve kıymetlidir.

Evlenmek, çocuk sahibi olmak ya da üniversite sınavında başarılı olmak isteğiyle türbelere çaput bağlamak; Kur’an şifresini çözerek bu şifreden arının kromozom sayısını bulmak2; Amerikan dolarını katlayarak ikiz kuleler elde etmek; Beşiktaş futbol takımının maçında tribünlerde açılan pankartın terörizm şifresi olduğunu iddia etmek3; kocasını kendine bağlamak için “hoca”ya büyü yaptırmak; düşünce gücüyle kaşığı bükmek... Her şey bu kadar açık ve netse, neden bu kadar çok mutsuz insan var çevremizde?


Kaynakça:

Popper, K. (1998). Bilimsel araştırmanın mantığı. (İ. Aka ve İ. Turan, Çev.). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Kökdemir, D. (25 Kasım 2002). Şifre yalanları. 13 Mayıs 2008, http://www.elyadal.org/dedektif/sifre.htm
Kökdemir, D. (19 Kasım 2003). Terörizm ve bilimsellik: L.A. bazen sadece L.A.’dir. 13 Mayıs 2008, http://www.elyadal.org/dedektif/teror.htm

Ziyaret edin...

Başkent Üniversitesi Psikoloji Bölümü James Randi Educational Foundation http://www.skeptic.com/ ELYADAL